8 Haziran 2011 Çarşamba

- 2-

KİMSESİZ SOKAK ÇOCUKLARIM...

Ankara’ya geldiğim ilk yıllardı...
...Emekli olduktan sonra uzunca bir süre hiçbir şey yapmadım. Başıma gelen acı olayların etkisi enerjimi yok etmiş gibiydi... Depremle başlayan dost ayrılıkları, canım annemin ve sonra da babamın özlemi bende derin izler bırakmıştı. O yılları, üzüntüleri içime sindirmekle geçirmeye çalıştım zor olsa da... Zaman içinde bunlarla yaşamayı öğreniyor ya da alışıyorsunuz .Çocuğunuz için yaşama asılmanız gerektiğini düşünüyor, kabulleniyorsunuz. Kolay görünmese de dayanacak bir şeyler buluyor sonunda insanoğlu. Ben de bunu yakalayabilmiş şanslı insanlardan biriyim.
İçimdeki sevgiyi hiç yitirmedim. İnsana, çiçeğe, dağlara, denize, ormana kısacası doğanın her parçasına; müziğe, şarkıya... yaşama dair her şeyi hep çok sevdim. Çıkış bu olmuştu, SEVGİ...Hızla akıp giden zaman içinde umutlarımı kaybetmeden yaşamaya çalıştım, pes etmeden.
Sonraları, karanlık gecelerin ardından doğan güneş gibi yüreğim aydınlandı yavaşça. Bu tatlı uyanış, beni yeniden bir şeyler yapmaya yönlendirdi.
Artık bu kadar beklemek yeter dedim ve yalnızlığımı bir kenara bırakıp, sevgimi vermek üzere yeni arayışlar içine girdim.
Deprem sonrası, Ankara’da doğup büyüdüğüm bu tanıdık yerde her şey, artık bana yabancı gibiydi. Farklı bir çevrede, yeni arkadaşlarım vardı. Yeni kazanımlar elbette ki çok hoştu. Oysa eski dostlar, hayır hayır bu haksızlık olur, eski değil unutulmaz dostlar sizden çok uzaktı. Bulduğum her uygun koşulda onlara koşuyordum. Ama ne zamana kadar?Bu boşluğu nasıl dolduracaktım?
Çeşitli derneklere gittim. Bir süre devam ettiysem de hep bir eksiklik duydum içimde.
Yıllar sonra Ankara’da karşılaştığım Yalovalı bir arkadaşımdan, değişik bir öneri geldi. “Sokak Çocukları”Derneğinde çalışalım diyordu. Birden yüreğimin heyecanla çarptığını hissettim. Evet, işte aradığım buydu. Sevgi yokluğu yaşayan “kimsesiz sokak çocukları” ile olmalıydım.
İşe, gönüllü eğitmen olarak başladım. Değişik yaş grubundan olan çocuklara derslerinde yardımcı oluyordum. Kimisi okuma yazmayı bile yeni öğreniyordu. EN ÖNEMLİSİ SEVMEYİ ve SEVİLMEYİ öğreniyorlardı. Bu ilgi öylesine hoşlarına gitmişti ki, bunu ancak yüz ifadelerinden anlayabilirsiniz. Derin bir hüznün görüldüğü o bakışlarda, bazen sevinç, çoğu zamanda mutluluk okunmaya başlamıştı. Gözlerinde yakaladığım ışık beni nasıl da sevindiriyordu.
Sonraları aramızda müthiş bir diyalog oluştu. İki yıl süren beraberliğimizde birbirimizi hem çok iyi anladık hem de harika zamanlar geçirdik. Onlar için de öyle olduğunu biliyorum. Yaşamın acıları hafiflemiş gibiydi, ya da bir süre için öyle göründü. Olsun...Artık arabesk müzik çalan bir kaset çalarları vardı ve mutluydular!
Doğum günleri kutladık. Belki de, yaşamları boyunca olmayan bir doğum günü pastasının mumlarını üflediler, kim bilir neler dileyerek...Ve yediler. Kimi çikolatalı kimi meyveli...
Geçmişe döndük kimi zaman, o anlatılması zor günlere. Annelik iç güdüsüyle sarıldım sıkı sıkıya... Dert ortağı, sırdaş olduk. İçimdeki coşku ve huzurla döndüm eve çoğu zaman...
Sinemaya, tiyatroya gittim onlarla. Onlar için düzenlenen etkinliklerde omuz omuza çalıştık. Kalem sattık, kupa, takvim de...Ve daha bir sürü hoş paylaşımlar yaşadık elele...
Şimdilerde onlardan öğrendiğim yaşam adına çok şey var. Farklı bakıyorum hayata...

“Haydi, bu gençlere, çocuklara sizlerle bu güzellikleri paylaşma şansını verin. Onlara siz de hayat verin.”

“SOKAK ÇOCUKLARI İÇİN YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR. ÇOK GEÇ OLMADAN YARIN DEĞİL, BUGÜNDEN ÇOCUKLAR İÇİN ELELE!
Ayşe Gönül TEHMEN
2001- ANKARA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder